İnsan kelimesinden korkarım. Herşeyin anlamından kesin olarak söz ederler: Şunun adı köpektir ve şunun adı da ev, Başlangıç budur ve bu da son. Rainer Maria Rilke

İstenmeyen davranışla tekrardan karşı karşıya kalmamak için ceza gerçekten iyi bir yol mudur? Bilimsel anlamıyla cezayı anlamaya ne dersiniz?

Sanatın başı yok nasıl sonu olsun der gibisiniz, duyuyorum. Son kelimesi kullanıldığı ilk anlamınsan farklı olarak karşımıza çıkıyor bu haftalık yayınımızda. Modern sanatın bir lütuf mu bir kaos mu olduğuna duyduklarınızdan sonra siz karar verin. İyi dinlemeler.

Bu sayımızda gezegenimizin geleceği üzerine düşündürten filmlerden bir liste hazırladık. Peki, sen bunlardan kaçını izledin? Favori filmin hangisi?

Aristoteles Nikomakhos’a Etik kitabının başında “bütün sanatların, araştırmaların, eylemlerin amacı iyiye ulaşmaktır.”der. Peki, iyi ve mutluluk nedir, nasıl elde edilir ve nasıl korunur?

Bu masalda zavallı Hansel ve Gretel’in üvey annelerinin yüzünden başına gelenleri anlattık.

Müzik trenimizin bir vagonu olan caza konuk olduk. Bize saklı kalmış yönlerinden bahsetti. Oradaki sohbetler, yazıya ve sese dönüşüp sizlerin kalbine dokunmak için sabırsızlanıyor!

Sıklıkla kullandığımı kavramlardan “empati”yi ne kadar doğru kullanıyoruz, birlikte keşfedelim mi?

Aykırı yaşayan Alex ve arkadaşları insanlara gasp eden, onlara tecavüz eden, yaralayan, hırsızlık yapan her türlü kötü davranışı yapan bir sokak çetesidir. Bir hırsızlık olayında arkadaşları Alex e ihanet eder ve bunun sonucunda Alex polislere yakalanır. Bunun sonucunda 14 yıl hapis cezası alır. Hapisteyken İncil okuyup, iyi bir insan olmaya çalışır. 2 yıl böyle geçirdikten sonra, insanları iyiliğe yönelten bir tür bilimsel deneyin olduğunu öğrenir ve bunun için gönüllü olur. Bu uygulanan deneyler Alex in iyi bir insan olmasını sağlar fakat robotlaştırılmış bir iyi insan olmuştur. Kendi seçimlerinin olmadığı, kötülük yapmak istediğinde geçirdiği deneylerin sonucu olarak kusma vb. eğilimler gösterir. Ve en sevdiği müzik olan Beethoven in 9. Senfoniside bu deneylerde onun beynine kötü bir şey olarak kodlanmıştır. Ve bundan da nefret etmeye başlar. Ve sonunda dayanamayarak intihar eder. Ve bu olayların gazeteye yansıması ile birlikte belirli tedavilerin sonucu olarak eski haline döner.

Ontolojik argümanlar, dünyanın gözlemlenmesi dışında bir kaynaktan (örneğin, salt akıldan) kökenini alan öncüllerle oluşturulmuş ve Tanrı’nın var olduğu sonucunu ortaya koyan argümanlardır. Diğer bir deyişle, ontolojik argümanlar sadece analitik, a priori ve gerekli öncüllerden Tanrı’nın var olduğu sonucuna varan argümanlardır.

Üç minik kuşun hikâyesine hazır olun.

Sanat evreninin müzik gezegenine uğrayalım. Düşünceler, hisler ve betimlemeler oradaki yıldızlar olsun. Öyleyse şimdi gezegenin halkasına oturup yıldızları seyretmenin tam zamanı değil mi?

Günlük hayatta farkında olarak veya olmayarak sıklıkla duygu temelli ifadeler kullanırız: “Mutlu oldum, ağladım, şaşırdı, kırıldın, korktu” gibi. Peki ya bunlar olmasaydı? Duygularınızı hissedemediğinizi veya ifade edemediğinizi düşünün.. Gelin, “Aleksitimi nedir, ne değildir” birlikte dinleyelim.

Sanat tarihini daha kolay inceleyebilmek adına sanatçıları bazı akımlara mensup hale getiririz. Bu kadar keskin sınırlar olmasa da işimizi kolaylaştıran bir yöntem olduğu ortada. Fakat bazı sanatçılar var ki akımlara onlar mensup değil de onların işleri akımları oluşturuyor. Manet bu isimlerden en güçlüsüdür. Manet ve yarattığı akım hakkında olan podcastimizi muhakkak dinlemelisiniz.

İnsan, yaşam hakkı kadar ölüm hakkına da sahip midir? Bu haftaki sayımızda bu soruyu soran İspanyol sinemasından İçimdeki Deniz’i (Mar adentro) inceledik.

Bu bölümde ise çoğu kişinin hayatında gün geçtikçe daha fazla yer edinmeye başlayan Yoga Öğretisi ile tanışacağız. Elbette yazıda bahsedilecek olan Yoga günlük hayatımızda bulunan ve bir hareketler/düşünler karışımı olarak kabul ettiğimiz aktivite halinden yer yer farklılıklar gösterecektir. Ancak bu farklılıklar bir uyuşmazlık değil aksine öğretinin doğuşunda, kökünde barındırdığı derin ve asıl inanışlarla destekli bir tamamlama niteliğinde olacaktır.

Küçük Hans’ın prenses ile evlenmek için başına gelenler ve Zümdürüanka kuşunu aramasına dair.

Duyguların yankısı müzik, biraz efsane biraz gerçekle harmanladı bu kez. Mitoloji gemisi, müzikle bağ kurmuş Tanrıları ve Tanrıçaları yanına aldı. Ansızın yelkenlerini açtı ve biz kıyıda bekleyenlerin yanına vardı.

Günlük hayatımızda hemen hemen hepimiz bir şeylerden korkarız. Peki, ama neden ve nasıl? Gelin birlikte korkularımızın ilk an(ı)larına inelim!

Zamanın birinde On iki erkek çocuk doğuran bir kraliçe varmış. Kral bir sonraki çocuk kız olur diğer 12 kişi kardeşi öldürürüm demiş. Ve kız dünyaya gelmiş. Kardeşlerden en küçüğü bu haberi alır almaz ağabeylerine de haber vererek ülkeden ayrılmış. Ve dünyaya gelen bu kız çocuklarını öldüreceklerine yemin etmişler. Kız kardeşi, bir gün erkek kardeşlerinin gömleğini bulmuş ve annesi kraliçeye sorup hikâyeyi öğrenmiş. Saraydan kaçıp kardeşlerini aramış, en küçük kardeşiyle karşılaşmışlar ve kardeş yeminlerini hatırlatmış ona. Ağabeylerine yeminini bir kerelik yerine getirmemek şartıyla bir sürpriz yapmış. Hepsi kız kardeşleriyle bir arada olmaktan çok mutlularmış. Bir gün kız kardeş koparmaması gereken bir çiçeği koparmış ve kardeşlerini kargaya dönüştürmüş. Bu laneti kaldırmak için 7 yıl susması gerekiyormuş. Bu suskunluk boyunca bir kralla evlenmiş. Kralda cadı annesinin gazına gelip kızın kötü kalpli biri olduğuna karar verip öldürecekken , 7 yıllık suskunluk süresi biter bitmez ağabeyleri insana dönünce kardeşlerini kurtarmışlar.

Kafesler kalkmalıydı, özgürlüğe ulaşmalıydı insanlar! Maya Angelou, tutsak hissedenlerin haklarını sanatla anlatmayı seçti. Şiirleriyle, şarkılarıyla siyah ve beyazın eşitliğini vurguladı. Maya' nın yaşamını, eserlerini, aşklarını sizlerle buluşturdum.

Sosyolojiye bakış serimize sosyolojinin temellerini atan önemli bir bilim insanı olan Auguste Comte ile karşınızdayız. Pozitivizmi benimseyen Comte sosyolojiye de bu bakış açısıyla yaklaştı. Nasıl ki matematikte, fizik vb. alanlarda kesin bilimsel yöntemler var. Aynı şekilde sosyolojik olarak toplum incelendiğinde de kesin bilimsel yöntemler olması gerektiğini savunur

“Bir anormallik yok mu? Normal miyim?” Gibi soruları her birimiz hayatının bir evresinde sormuş veya soracak. Peki bunu nasıl değerlendirebiliriz? Nereye ve ne zamana kadar normaliz? Normal mi olmalıyız? Anormallik ve normallik nedir ve ne değildir, birlikte bakalım.

Bu sayımızda İran’ın ünlü yönetmenlerinden Asghar Faradi’nin Bir Ayrılık filminden yola çıkarak ahlak felsefesi üzerine bir bakış sunuyoruz

Dertli gönüllerimize girip onu şarkılarıyla süsleyen bir Zeki Müren' imiz var. Sevgi dolu dünyasında yer edinmiş insanlarız hepimiz. Müren' in ruhumuzun basamaklarına nasıl konduğunu anlatıyoruz. Kanatlarınızı takmayı unutmayın, bir bakmışsınız gönlündeki pencereye konmuşuzdur!